
“mes que un clup”. Ne demek? Katalan dilinde “bir kulüpten öte”. Ne için söylenmiş? Katalunya’nın en önemli gücü F.C Barcelona için, amblemlerine koyulacak kadar da ciddi bir şekilde hemde... Hani yüz on bin adetiyle Dünya üzerinde en çok resmi üyesi bulunan, bunun dışında milyonlarca hayranıyla belki de gezegenin en “karizmatik” kulüplerinin başında gelen F.C Barcelona için...
Peki Barcelona neden bir kulüpten daha öte? Barcelona’nın kulüpten öte olması neden insanları cezbeder? Ya da etmeli midir? Tüm bunların yanıtını almak ciddi sosyolojik analizler gerektirir bu kesin. Kesin olmayan tarafı F.C Barcelona ile Barcelona arasındaki farkın insanlar tarafından ne kadar bilindiğidir. Son yıllarda özellikle ülkemizde de hasıl olmuş durumda olan F.C Barcelona hayranlığının bakış açısı değerlendirildiğinde çok büyük farklılıklarla karşılaşıyoruz. Bir Katalan ile bir Türk’ün ya da bir Meksikalı’nın aynı pencereden bakması imkansızdır. Zaten Katalan gözlüğünü takmaya ve olaylara onlar gibi bakmaya kalkarsak muhtemelen millet olarak F.C Barcelona düşmanı olmamız olasıdır.
Bizim için F.C Barcelona tarihten beri Dünya üzerinde en iyi futbolu oynayan, en büyük yıldızlara ev sahipliği yapan, kısacası büyük kulüp olma özelliği olan ve bunu İspanya’nın kalbine yani Madrid ve kralın takımına karşı bir mücadele içinde gerçekleştiren savaşçılardır. Ezilendirler, sömürülendirler, Katalan halkının yılmaz savaşçılardırlar vs. vs. gibi bir çok çekici ama suni sıfatı barındırırlar. İşte tüm bu ana tablo Barça hayranlığının sebebi niteliğindedir. Bizim açımızdan bakınca tabii...
Olaya bir İspanyol ya da Katalan vatandaşının gözüyle bakmak yerine detaylarıyla incelemek daha mantıklıdır. Bunun için de öncelikle bu hep duyduğumuz Katalunya neresidir? Katalan ne demektir? Amaçları nedir onları iredelemek sağlıklı sonuçlar verebilir.
Katalunya İspanya’nın kuzey doğusunda Fransa’nın az bir kısmını da içine alan bölgeye deniyor. Başkenti Barcelona. Aslında tüm kalbi de orası. İspanya üniter bir devlet yapısını benimsemiş olsa da on yedi adet özerk yerel yönetimi var. Bu yönetimlerin içinde sadece Katalunya biraz daha “ekstra” tabir edebileceğimiz haklara sahip. Ayrıca sadece Katalunya özerk bir yönetim gibi değil, bir devlet gibi hareket ediyor. Kendi bayrağını, kendi dilini, kendi marşını kullanıyor hatta bunun dışındakilerin kullanılmasına izin vermeyecek kadar da muhafazakar davranıyor. Eksik olan ve şu anda şiddetle talep ettikleri ise vergilerden daha fazla pay alabilmek. Yani bir devletin genel geliri olan vergi gelirine sahip olabilmek. Bunun bir adım ötesi düzenli ordu ve sonrası da Katalunya ulus devleti. Silahlı bir orduları yok ama savaşçı güçleri var. O da tahmin edileceği üzere yeşil sahaları savaş meydanından farksız gören F.C Barcelona’nın ta kendisi. Evet Katalanlar Barça’ya bizim sempati duyduğumuz şekilde yaklaşmıyorlar onlar için F.C Barcelona Katalunya’nın simgesi, Dünya’ya Katalan ismini duyurabilmesi için bir araç, bir basamak, belki de dayanaktır. Katalanların amacı F.C Barcelona’nın spor için sportif başarı kazanması değil, siyasi arenada yapamadıklarını hepimizin gözü önünde cereyan eden yeşil saha mücadelelerini kullanarak yapabilmesidir. F.C Barcelona bir reklamdır, bir simgedir hatta siyasi bir simgedir. Futbolun sadece futbol olmadığının bol miktarda zikredildiği bir dönemde F.C Barcelona bunun en güzel, belki de en acı örneğidir. Güzeldir çünkü gerçekten de sadece futbol değildir. Acıdır çünkü bizim gibi futbolu futbol için seven bir çok memleket güzel futbol, büyük yıldızlar masalıyla kandırlmaktadır. Biz ki spor tarihimizin hiç bir döneminde siyasi sebeplerle takım tutmamış bir millet olarak F.C Barcelona’yı siyasi sebeplerinden dolayı değil olsa olsa, Maradona’dan, Romario’dan, Ronaldinho’dan dolayı sevmişizdir.
İlla da ezilen ve sömürülen Katalunya’nın kalesi Barça! gözüyle olayı görmek isteyenler Katalanlar’ın tarihine kısaca göz atmalılardır. Tarihçi Halil İnalcık’ın bilgilendirmesine başvurduğmuzda ilk İspanya-Türk ilişkilerindeki gerilmenin sebebinin Katalanlar’ın Balkanlardaki yurt arayışı olduğunu görürüz . Henüz Roma imparatorluğu döneminde bölgeye gelen göçebe Katalanlar Roma saflarında yer alarak Karesi beyliğine karşı savaşmış daha sonra Romalılar’dan istedikleri çıkarları sağlayamayınca Türk tarafına geçmiş. Osmanlı beyliğinin egemenliğinden sonra da Çanakkale, Ege ve Atina’da konuşlanarak buraları yurt edinmeye çalışmışlardır. Osmanlı beyliği hükümdarı Orhan bey’in “kaypak” kavim olarak değerlendirdiği Katalanlar eğer Kuzey Ege’den kovulmasalardı belki bugün Anadolu toparaklarında bağımsızlık mücadelesi veriyor olacaklardı... İşte burada merak edilen soru şudur; F.C Barcelona ülkemiz sınırları içindeki bir Katalan oluşumunun takımı olsaydı bazılarının gözünde yine bu kadar karizmatik olabilecek miydi? Ezilen, sömürülen Katlunya’nın takımı denilebilecek miydi? Aslında varsayım üzerine konuşmak anlamsız. Ortadoğu’nun belli bölgesinde kurulacak belli bir takımın aynı şartlarda nasıl karşılanacağı aşikardır. Düşüncesi bile verilecek tepkileri hissetirebilir...

Bu bağlamda Katalanlar’ın yıllarca dillerine doladıkları “General Franco diktatörlüğünün baskısı” yine ezilmiş gözükebilmek uğruna yapılan çığırtkanlıktan öteye gidemez. Dikatatörlüğü asla ve asla tasvip etmesek de bir devlet hükümdarının ülkesi toprakları dahilinde doğmaya çalışan yeni bir devlete karşı çıkması kimse tarafında eleştirilemez. Hele ki nice dikatatörün kanlı savaşlara sebep olduğu Avrupa’da, Franco’nun hiç bir şekilde kan akıtmadan uygulamaya çalıştığı dil yasağı çok da anormal değildir. Faşist diktataörlükten bahseden Katalanlar’ın birgün bağımsız bir ülke olduklarında nasıl milliyetçi, hatta değme milletlerden faşist olacaklarını anlamak için Katalanca değil de İspanyolca sipariş verildiği için yemek verilmeyen restoranların bulunduğu bir toplum olduklarını anlatmak yeterlidir(turistler için geçerli değildir bu uygulama, çünkü turizm İspanyol hükümetine karşı en büyük kozudur Katalanlar’ın, kaybetmeyi göze alamaycakları tek şeydir). Zira dikatatörlük yıkılır yıkılmaz 1978 yılında yeniden şekillenen İspanya anayasası Katalunya’ya özerk yönetim hakkı vererek zaten İspanyol demokrasinin yeterince adil olduğunu ıspatlamıştır. Ancak el-kol kaptırma mantığını burada su yüzüne çıkaran Katalanlar bu tarihten itibaren sistemli bir şekilde ezilmiş millet politikası güderek yeni haklar elde etmişler ve işi en sonunda kendi kazandıkları vergilere dokunulmamasına kadar getirmişlerdir ki İspanya parlamentosu bunu dahi belli sınırlar içinde gerçekleştirmek için oylamaya gidecektir...
Katalanlar tüm bunları yaparken dayanak olarak ülkede ki bir başka ayrılıkçı etnik grup olan Basklar’ı örnek gösteriyor. Basklar’ın İspanya’yı kana bulayan terör örgütü ETA’nın icraatlarının arkasına sığınarak, ellerine silah almadıkları ve demokratik yollardan haklarını aradıklarını söyleyebilecek kadar da cüretkar olabiliyorlar. Bunu söyleyenin F.C Barcelona’nın unutulmaz kaptanlarından ve yeni teknik direktörü Guardiola olduğunu söylemek kimseyi şaşırtmaz sanırım. Açıklaması aynen şu: “Biz Katalan halkı için mücadelemizi bazıları gibi şehirleri terörize ederek değil, futbol sahalarında savaşarak gösteriyoruz” Yani “futbol” F.C Barcelona’nın savaşı!
Zaten F.C Barcelona 1899 yılında kurulurken de amaç hiç şüphesiz futbolun yanında bir ulusun temsilcisi olmaktı. Bugün F.C Barcelona başkanı resmi olmasa da Katalunya Cumhurbaşkanı saylıyorsa. Hatta bu başkan “Katalunya’nın ilk resmi Cumhurbaşkanı olmak hayatımın amacıdır” diyorsa, F.C Barcelona’nın her maçında, Katalan bayrakları sallanıp, Katalan milli marşı çalınıyorsa, Katalan olmayan insanlar takım kaptanı yapılmıyorsa, “Barcelona is not

Spain”(Barcelona İspanya değildir) pankartı her maçta tribünlerde yerini alıyorsa. (ki bu pankartın neden çok sevdikleri ve yıllarca uğruna mücadele ettikleri dilleri Katalanca olarak değil de İngilizce olduğu bir çok şeyi açıklar). Bu iş gerçekten de futbolla alakalı değildir. Söylenen de çok doğrudur; Evet F.C Barcelona bir kulüpten öte! Biz pembe futbol gözlüklerimizle Maradonalar’ın, Cruyfflar’ın, Ronaldinholar’ın ve Camp Nou semalarında oynanan muhteşem futbolun keyfini çıkaralım gerisi gerçekten de bize göre değil...