Hani blogların yazılış amacıyla ilgili bir anket yapılsa sayısız farklı sebep çıkar ortaya. Elbette ben de sadece ve sadece kendi kişisel tatminim için futbol yazmaya oturdum. Zaten bugüne kadar topun dışına da çıkmadım aslında, çıkmaya da hiç niyetim yok. Her ne kadar kişisel blogum da olsa futbol yazma amaçlı koşturduğumdan sebep abik gubik kişisel yazılarla buraları takip edenlerin zamanını almak istemem.
Ancaaak, blogun akıl almayacak yerlere ulaşabilme yetisi beni şaşırtmaya devam ediyor. Bunun son ve belki de en önemli örneğini bu hafta yaşadım. 1995'den beri hayatımın her manada kahramanı olan şahısın bu satırlara ulaşması inanılmaz şaşırttı beni. E madem okuyabiliyor bir defaya mahsus şahsi alınsın yazılanları.
Şimdilerde komşularımızın en güzeline yerleşme çabasında. Kapıda vize bekliyor, daha da önemlisi gidiyor... Çok isteyerek gidiyor, hırslı. Muhtemelen başaracak, bunun için gereken her türlü yeteneğe, vizyona ve istekliliğe sahip. Aylardır bunu bekliyordu zaten. Böyle bir şey için sevinmemek mümkün mü? Bazen maalesef mümkün...
Belki karşılaşırız umuduyla olabilecek her organizasyonu onun semtinde yapmayacağız artık. Kahve içebilmenin umuduyla yatıp kalkmak bile gereksiz. En yakın kahve 2000 km ötede... Kaybedilen 10 kg'nın bile anlamı yok, kime göstereceksin ki? Hiç bilemeyeceğimiz-bilemeyeceğin sebeplerden oluşan birliktesizlik ortamı az olan ümidini yitirmek üzere. Ve "desteğimiz sonuna kadar seninle, başarılı olacağına kesin inanıyoruz, iyiki gidiyorsun" temennileri içimize akan damlaların maskesi maalesef. Neyse ki ahalisiz evin ve beyaz şarabın sayesinde o maskeye ihtiyaç duymuyoruz.
Daha yazılacak onlarca cümlenin anafikrini anlatabilmek istedim. Balık sözün var, ben balık sevmem ama eğer hala orada olacaksan istiyorum ben o balığı, geleceğim almaya...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder