25 Temmuz 2009 Cumartesi

2010 yolunda Denizli ve Beşiktaş


Hep sorulur ya "sizce şampiyonluk yolunda dönüm maçı neydi?" diye, herkesin kendince cevabı vardır çoğunlukla da doğrudur, ulan hakkaten önemliydi o maç da deriz. Benim de geçen yıl için bence dönüm maçı diyeceğim maç deplasmanda oynanan Gaziantep maçıdır.

Hiç unutmuyorum maçı izlemek için bir arkadaşımızda toplanacağız. Günlerden Cuma, iş çıkışı direkt adrese gideceğim yolda spor radyolarından birini dinliyorum(zaten ben bu spor radyolarını sadece yolda dinliyorum, artık sadece radyo dinliyorum diye yazarsam anlayın ki yoldayım). Maç öncesi yorumlar ve röportajlar falan var stattan canlı. Ligin 2. yarısı yeni başlamış Beşiktaş'ın son iki maçı(Konya-Trabzon) hüsran. Özellikle o kadar puan gerideyken içerde şampiyonluğun en güçlü adaylarından! Trabzon'u yenememek cinayet anlamını taşıyor, bitmek üzere Beşiktaş.

Her neyse tekrar radyodan aktarılan maç öncesi yorumlara dönüyorum. Hayalle karışık hatırladığım bir kaç yorumdan sonra Bağış Erten'i buluyorlar. Ender sevdiğim Fenerbahçeli yazarlandandır kendisi, epey de beğenirim yorumlarını. Tabata'nın yokluğundan dem vurulmasını, "eğer Delgado'nun olmayaışını değil, Tabata'nın olmayaşını sorguluyorsak Beşiktaş için işler iyi gitmiyor demektir" diye yorumluyor ve ekliyor. Beşiktaş'ın dönüm maçı (net kelimeleri hatırlamasam da) ama bence şampiyonluk iddiasını burada bırakır minvalli birşeyler söylüyor. Puan durumu+takımın durumu+maçın zorluk derecesi bir anda gözümün önüne geliyor. Normal şartlarda ağız dolusu küfür edeceğim bu yorum olabildiğine mantıklı geliyor, o anda trafik+kalbim sıkışıyor, bir hüzün senesinin daha arifesinde olduğum aklıma geliyor geriliyorum... 3 kutu düşünürken 6 kutu bira alıyorum ve basıyorum zile...

Maçın ilk 3 dakkasını kaçırmışım, girince çocuklarla da paylaşıyoruz herkesin yüzünde mevcut sebeplerden bir sıkıntı. Küçücük bir odada 8 kişiyiz... 6 biranın 4 tanesini ilk devre içiyorum. İçelim ki unutalım, zira henüz gol yok, olmadığı gibi Antep daha baskın.

İkinci yarı başlıyor, 48 Nobre, 51 Tello! 8 kişi oda da alt alta üst üste. Kalan iki bira da o ara bitmiş. Salondan votka geliyor, yoğun sigara dumanı altında alkole devam, 87 tekrar Nobre ve 3-0. Bu arada alkolün etkisiyle çiçek gibiyim. Sadece sırıtıyorum. Kafayı toparlamam gerekli, puan durumu+şampiyonluktan kopmamak+önümüzdeki hafta maçı vs... Yok olmuyor sırıtıyorum. Fakat Beşiktaş daha sonra 3 hafta üst üste galip gelerek meşhur Sivas maçına çıkıyor, gerisi de zaten malum.



Yazının girizgahı daha da önemlisi bir maç anısı için fazla uzun oldu farkındayım fakat "geçmişini bilmeyen" sözleriyle başlayan meşhur bir atasözü var o yüzden dönemecin ne olduğunu hatırlatmak istedim.

Geliyorum asıl konuya, geçen yıl bu anlattığım maç ikinci yarının üçüncü, ama o dönemin 4. maçıydı(ilk yarının son maçını ikinci devre başında oynatmışlardı). Ernst'in, Yusuf'un henüz geldiği dönemler. O maça kadar tıpkı yukarda anlattığım gibi kara bir tablo var ama o maçla beraber her şey farklılaşıyor. Peki bu yıl ne olacak? Önce başa bir dönemlim


MUSTAFA HOCA BIRAKIYOR!

Öncelikle şunu söylemeliyim. Mustafa Denizli ile ikinci defa anlaşıldığında içimde bir yerlerde bi sıkıntı oluştu. Hocayı sevmediğimden değil de anlaşılma biçimden. Malumunuz hoca sezon sonunda devem etmeyeceğini söyledi başkana. 3 büyük kulübü şampiyon yapmış tek hoca olarak bitirdiği sezonun keyfini Çeşme'de rakı-balık eşliğinde çıkarmak istyordu, artık strese gerek yoktu. Kendince haklıdır hoca bu kararında bence.



Fakat karar anından itibaren yer yerinden oynadı. Demirören'in uykuları kaçtı, Mustafa Hoca giderse ne yapacaktı? Basın+taraftardan tepki gelecekti. Yeni hoca bulunması, adapte edilmesi vs.vs. çok zor geldi başkana. Hemen telefona sarıldı Mahmut Özgener'i aradı "Mustafa hoca gidiyor, lütfen birşeyler yapalım!". Merak etme Yıldırım elbirliğiyle döndürürüz hocayı. Özgener telefonun ahizesini yerine geri koymadan hemen çevirdi numaraları.

Mustafa Denizli'nin kankası Vatan gazetesi spor müdürü İbrahim Seten'i aradı. "İbocum, Mustafa Hoca ayrılacakmış, Yıldırım aradı toparlanalım", ordan Şansal Büyüka'ya giden telefon ve toplanan konsey tacizlere başladı Mustafa Denizli'yi. Gerisi hepimizce biliniyor geldi imza attı. Benim de aklıma zorla ...'dan doğmayacak çocuk aklıma geldi.



Gereksiz panikten zoraki de olsa anlaşma yapıldı ama ben hocanın motivasyonunun ne durumda olduğunu merak edip duruyorum şu anda. Malum Şampiyonlar Ligi oynayacağız kendisinin bu konuda sicili oldukça kabarık, geçen yıl arkasında duran, sezon başında dönmesi için türlü kulis yapan konsey bu yıl yanında olmayabilir. En basitinden İbrahim Seten'le küstüler. Geçen yıl hiç yemediği medya baskısını bu yıl yerse nasıl bir sonuç çıkar?.. Bu baskıyı kaldırabilir mi? Yoksa sezon ortasında yok arkadaşlar olmadı ben Çeşme'ye gidiyorum der mi?

YA BU SENE?



Ben, tüm iyimserliğimle bu yıl başarılı bir sezon geçireceğine inanıyorum Beşiktaş'ın. Transferler çok anormal değil, hatta gereksiz bir ayrıntı olsa da benim önem verdiğim bir hareketi var hocanın. Quaresma gibi bir yıldızın kendisine teklif edilmesine rağmen hocanın "istediğim adam değil" diyerek teklifi geri çevirmesi, sistem üzerine kafa yorduğunun göstergesi. Kadronun genişliği en büyük avantajlarından biri. Daha da önemlisi sorgusuz sualsiz tüm yetkinin kendisinde, istediği oyuncularla oynayacak, yani tüm sorumluluk şu anda üzerinde. Şampiyonluk için gerekli onlarca dinamikten sezon başı için geçerli olanlarının bir çoğuna sahip Mustafa Denizli.

Bu sezon yazının başındaki gibi dönüm maçlarının aktörü olmadan dümdüz bir yolda ilerlemesi bekleniyor Beşiktaş'ın. Fakat şöyle bir gerçek var, geçen yıldan çok daha zor bir şampiyonluk mücadelesi bu. Özellikle de geçen yıl karşılarına çıkmayan bazı engellerin level atlanılan oyun gibi bu yıl karşılarına çıkacağını hesap edersek Mustafa Hoca'nın sinirlerinin çelik gibi olması gerekli. Aralık ayında da Çeşme hiç çekilmez!

1 yorum:

  1. Evet, şu durumda şampiyonluğa inanmıyorum.Ama gerçekten iyi bir transfer hem takıma ivme ve hava getirir, hem de ihtiyacı karşılar; ben de o zaman inanırım.

    YanıtlaSil