15 Nisan 2009 Çarşamba

20 yıldır kardeşlerine ağlıyorlar. Hillsborough 15 Nisan 1989

Öncelikle yazıya başlarken üstteki playerdan müziği açmanızı ve onun eşliğinde okumanızı isteyeceğim.

Bu yazı takım ve renk aşkını yüreğinde hissedebilenlere hitap edecektir. Diğerleri genel kültür amaçlı okusa da belki sadece gereksiz bir trajedi gözüyle bakabilirler. Bu anlam yanlışlığına düşmemeleri için bir rehber edinebilirler kendilerine.

Düşünün, takımınızın en uzak deplasmanlarına zaman, mekan menfumu olmadan her ne pahasına olursa olsun gidiyorsunuz. Takımınızı seviyorsunuz ve yalnız değilsiniz. Etrafınızda sizin gibi binler var, kader birliği etmişcesine ortak duygularla ortak adımlar atıyorusunuz, ait olduğunuz topluluk ve amacı belki de tüm sosyolojik teammülleri alt üst edebilecek doyuruculukta. Sürekli bir aşk, her bireyin sahip olmak isteyeceği bir ruh hali... Tüm bunlar bir araya geldiğinde tutkuyu oluşturuyor sanırım. Ben işin sosyolojik boyutunu ancak bu kadar anlarım ya da anlatırım, diğerleri için Can Kozanoğlu desteğine ihtyacımız olur o da beni aşar...

Biz bu donanımlara sahip taraftar profilini pek çok yerde pek çok şekilde gördük. Coğrafyanın insan eli değen her yerinde bu tutkuya hasıldır insan oğlu, ama bizim işimiz bunların en eskisiyle, atalarıyla ve futbolun asıl sahipleriyle.

Britanya adasında yukarda saydığımız "tutku" bişelenlerini insanlara anlattığınızda size direkt olarak Liverpool'u işaret ederler. Çünkü Merseyside'ın kırmızı yakası her kıvırımına sahiptir sevginin, her yerde arkasındadır takımının. Bu hikaye de takımını çok sevenlerin filmlerinin her zaman mutlu sonla bitmediğinin hikayesidir.

1989 yılının baharı... Derler ya bahar aşk mevsimidir diye, onlar için bitmeyen aşkın alevlendiği mevsim desek yeridir, F.A CUP yarı finali için Sheffield yollarına dizliyor kervanlar, Ada'da bir ritüel yarı finallerin Hillsborough'da oynanması. Rakip, zamanın efsanesi renkdaş Nothingham Forest.

Maç günü Sheffield'e intikal edecek Liverpoollu sayısı bilet sayısı gözönüne alındığında 15.000, zira stadın Leppings Lane End denilen 14.100 kişilik kısmı Liverpool'a tahsis edilmiş, sayıca daha az olacakları tahmin edilen Nottingham ise 21.000 kişilik tribünde! Bu maça hangi taraftarın sayıca daha kalabalık geleceğini Birleşik Krallık sınırlarında soracağınız 5 yaşın üzerinde herkes Liverpool cevabını yapıştırır, fakat güvenlik yetkilileri bunu çözememiş!

Sonda söylenecekleri en başta söyledim, ufak tefek yan sebepleri geçersek biraz sonra anlatacaklarımın müsebbibi sadece ve sadece İngiltere polisidir. Devlet kendi eliyle kendi vatandaşını nasıl böyle bir faciya sürükler anlamak imkansız.

Zaten maç günü başlama düdüğünün çalacağı saat 15.00'e kadar Liverpool tribünleri ağzına kadar dolmuş. Ancak dışarda fazladan 5 bin kişi daha var. İçerden duyulan tezahüratlar takımlar sahaya çıktıkça artıyor. Ancak bir taraftarın anlayabileceği bir duygudur dışardayken içerden gelen tezahüratların yarattığı tüy ürpermesi. Tüyleri fazlasıyla ürperen Liverpoollular kapılara hücum ediyorlar. Duyarlı İngiliz polisi(!) kapılarda sıkışmaların olabileceğini düşündüğünden önlem olarak turnikeleri olmayan bir kapıyı açarak ikinci hayati hatayı yapıyor ve biletli-biletsiz kalan seyircileri içeri alıyor, daha doğrusu almaya çalışıyor.

Çünkü tribünün kapasitesi çoktan dolmuş, dışardan içeriye baskı arttıkça korkunç son hızlanıyor. 14.100 kişilik tribüne 20 binin üzerinde seyirci sığmaya çalışırken ve daha da kötüsü bunların büyük çoğunluğu tribünün belli bir yerinde kümelenmişken sahayı tribünden ayıran tel örgülere yükleniliyor, tellere sıkışan yüzlerce insan çığlık atacak nefesi dahi bulamıyorlar, teller yıkılıyor ve insanlar bir anda sahanın içine dalıyor. Nefes almaya çalışanlar, yakınlarını arayanlar, diğer tribünlere koşanlar, yerlerde kıvranan yüzlerce yaralı ve ölü bedenler...

Sahaya ulaşmaya çalışan ambulanslar maalesef kapı yetersizliğinden içeri giremiyorlar, dolayısıyla yaralılara tıbbi müdahele de gecikiyor, ölü sayısının artmasının yegane sebeplerinden biri de bu. Bu arada BBC faciayı bildiriyor, binlerce insan yakınlarına ulaşmak umuduyla yolları dolduruyor, İngiltere hezeyan dalgası içinde, hastanalere yaralı taşınmaya başlanıyor, televizyonlar sürekli rakam vermeye çalışıyor ve sonuç; 94 ölü yüzlerce yaralı. Dört gün sonra 14 yaşında bir taraftarda yaşam mücadelesini kaybediyor ve sayı 95'e yükseliyor. 96. kurban ise 4 yıl kaldığı komadan 1993'de çıkamayarak yaşamını yitiriyor.

Britanya yasta, herkes birbirini suçluyor fakat en acısı da taraftarı suçlayan devlet görevlileri ve medyanın bir kısmı. Büyük tribün Liverpool taraftarına verilmiş olsaydı ya da dışarda kalan 5 bin kişi kontrolsüz şekilde içeri alınmasaydı bugün bunlar konuşuluyor olmazdı. Fakat maalesef, taraftarın aldığı alkol, biletsiz maça gelme ve yaptığı taşkınlık,(takımının maçına gitmek istemek taşkınlık sayılıyor, ki o gün Liverpool taraftarının hiçbir taşkınlığı yok)sebep gösteriliyor, olan zaten taraftara oluyor.
Yaş ortalaması 20'nin biraz üstünde 96 kişiye mezar oluyor Hillsborough. Artık Liverpool'un ağlayacak çok şeyi var... Kardeşleri için onlarca anıt yapılıyor, aylarca ağlanıyor, Stanley Park'da haftalık buluşmalar yapılıp ölenlerin yakınlarına destek veriliyor ama doğal olarak hiçbir şey sadece ve sadece takımını izlemek isteyen 96 "taraftar" ı geri getirmiyor. Ve karşımıza acı bir ıspatla bir kez daha çıkıyor ki "taraftar"lık Dünya üzerinde en zor şartlarda yapılan görevlerden biri. Fakat dedik ya işin içinde aşk varsa umursanmıyor zorluklar...

Bugün Hillsborough faciasının 20. yıl dönümü Liverpool bir kez daha kardeşlerine ağlıyor. Renk aşkını yüreğinde hisseden tüm taraftarlara selam ederek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder