2 Nisan 2009 Perşembe

Ne ilksin ne de son


Jurgen Klinsmann, Marco Van Basten, Roberto Donadoni ve adı aklıma gelmeyen onlarcası... Son zamanlarda aklıma düşen konu, sahaların efendilerinin kulübelerde köle olmaları.
Henüz rüştünü ıspat etme şansını bulamadan da sürülüp durulmaları bir yerlere.
Bir ulusal takımın yönetimi için, henüz birkaç zaman önce ülkenin sembolü olan, Milli forma altında başarıdan başarıya koşan, büyük isimlerin düşünülmesi gayet doğaldır. Memleketin öz evladıdır onlar ne de olsa. Fakat koşmakla, kulübede kafa yormak arasında ufak bir nüans farkı var. İyi futbolcu iyi hoca olamıyor maalesef, zira ikisi ayrı işler! Bu konu yıllardır tartışılsa da çoğu ülke tarafından vazgeçilmeyen ve ilk akla gelen yöntemlerden biri ex-topçulara kulübenin anahtarını vermek... İşte bu halkanın son kurbanı Ali Daei. İran ulusal takımı ona emanet edildiğinde önce normal karşılaşmış sonra da ne kadar daynacağını merak etmeye başlamıştım. Bu hafta gelen kovuldu haberi ile de açıkçası üzüldüm. Severdim Ali Daei'yi futbolculuğunda. Koca Bundesliga'nın koca kulüplerinde bambaşka bir renkti. Fakat hocalığı aynı tadı vermemiş Persler'e. Tahran'daki Azadi stadında 110 bin kişi önünde aldıkları ve Dünya Kupası hayallerini çimlere gömdükleri Suudi Arabistan mağlubiyetiyle birlikte kapı gösterilmiş kendisine. "Böyle bir ayrılığa tahammülüm yok futboldan kopasım geliyor" demiş giderken de...
Alt yapı oluşturulmadan o görevlere getirilen bu insanların belli kariyerleri var, gözgöre göre başarısız damgaları yemeleri üzücü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder